“Sağlıklı beslenmeyi daha faydalı, pratik ve sürdürülebilir kılmak” mottosunun “fayda” kısmı benim için her zaman ön planda. İstiyorum ki bu süreç sadece kilo almak, kilo vermek veya kilo korumaktan ibaret olmasın. Çalışmalarımızda bizi için migreniniz de, uyku sorunlarınız da, bir türlü geçmek bilmeyen ağrılarınız veya diyetle düzelmesi ihtimali aklınıza gelmeyecek diğer sağlık sorunlarınız da en az kilonuz kadar temel ve çözülmeyi bekleyen problemler olacak. Bilim, sabır ve zamanla beraberce üstesinden gelebileceğimiz problemler için aşağıdaki maddelere göz atabilirsiniz. 🙂
Fonksiyonel tıp beslenmesi, kişiye ruhsal ve fiziksel bir bütün şeklinde yaklaşarak duruma, hastalığa özgü beslenme planları sunar ve kişiye özel olarak bu beslenme planlarını geliştirmeye yarar. Aşağıda sıralanan pek çok hastalığın çözümünde de bu metottan yararlanıyor olacağız.
Obezitenin varlığı çoğunlukla farklı hastalıkları da beraberinde getiriyor olsa da, temelde rahatlıkla çözebildiğimiz problemlerin başında yer alıyor. Kalıp bir diyet üzerinden çalışmıyor, sürecin ihtiyaçlarına göre farklı beslenme türleri üzerinden çözümler üretiyoruz.
Kan şekerine bağlı hastalıklar hatalı beslenme planlarından en çok muzdarip olan grupların başında geliyor. Aylarca patates, karpuz, havuç yiyemeyen diyabetliler, kimse tokluk şekerine bakmadığı için belirtilere rağmen reaktif hipoglisemi olduğunun farkında dahi olmayanlar… En çok karşımıza çıkan ama yaşam kalitesini iyi bir beslenme düzeniyle en gözle görülür şekilde yükseltebildiğimiz grup.
Kolesterol başta olmak üzere, yanlış beslenme mitlerinden en çok nasibini almış hastalıklardan bazıları da bunlar. Tereyağ, yumurta sarısı, kırmızı et vb. kesinlikle yasak(!) denilenlerden. Kilo verme durumunda da, kilo almanın gereklilik olduğu durumlarda da ilk daha iyiye gittiğini gözlemlediğimiz sağlık sorunları kalp damar hastalıkları.
Tiroid hastası biri zayıflayabilir mi? Evet. Tiroid fonksiyon bozuklukları en çok çalıştığımız danışan gruplarından ve kimi zaman yavaş da olsa eninde sonunda güzel sonuçlar alıyoruz, sadece kilo vermek adına değil, hormon düzeyleri için de aynı durum geçerli.
Evet, kulağa uzak gelse de, kronik migren ataklarını dahi migrene özel bir beslenme programıyla -altında yatan ekstra bir hastalık yoksa- neredeyse sıfıra indirebildiğimizi gördük. Ağrı kesiciler çoğunlukla sadece atakları kısaca kesip ardından yeni bir atağa zemin hazırlarken, başlangıçta biraz zor gelebilecek ama sonrasında esnetilen bir beslenme süreci ise çözümsüz olduğu düşünülen durumların üstesinden gelmeyi ve onlarca danışanımın migrenle vedalaşmalarını sağladı.
Gebelik süreci en kaygılı ve zor süreçlerden biri. Kulaktan dolma pek çok beslenme tüyosunun kafaları karıştırdığı bu noktada herkesin hikayesinin ve gereksinimlerinin farklı olduğunu bilmek ve süreci buna göre yönetmek gerekiyor. Hangi trimesterda hangi takviyeler alınmalı, kilo verilmeli mi, anne kaç kilo almalı, anne adayı zayıfsa ne yapılmalı, gestasyonel diyabet, bebeğin kilo ve gelişimi, ek gıda ve emzirme süreci ve bu süreçte karşılaşılabilecek sorunlar bu beslenmenin konularını oluşturuyor.
Tanılı veya tanısız öncelikte semptomlara bakılarak anlaşılabilen gıda intoleransları oldukça yaygın. Burada esas problem, bir besin grubunun tamamen ayrıştırıldığı bir beslenme düzenini hayata kolaylıkla entegre edememek oluyor. Bu noktada beslenme tedavisinin amacı söz konusu besin etken maddesini elimine edip yerine pratik alternatifler koymanın yanı sıra vücudun arındırılmasıdır.
Kimi zaman hızlı kilo vermek ve farklı sebeplerle gelişebilen gut hastalığının asemptomatik dönemde tedavisi tamamen beslenme ile mümkünken, ilerleyen aşamalarda hastalık belirtilerini hafifletmeye yardımcı ilaç tedavisiyle beraber duruma özel bir beslenme düzeniyle iyileşme sağlanır.
Karaciğer hastalarında gerek yapılan besin öğesi kısıtlamalarının hesaplanması gerekse bu kısıtlamalar sonucu bireylerin yeterli ve dengeli beslenmek için gerekli makro/mikro besin öğelerini alması zorlaşır. Bu durumda hastalık belirtilerinde ilerleme yahut kısıtlamalar sonrası beslenmenin içerik veya miktar bakımından yetersiz olmasının önlenmesi için özel bir beslenme programı uygulanması gerekir.
Endometriozis tanısı alındığında ilaçları kullanmanın yanı sıra hangi gıdaların ve ne tür bir beslenme türünün hastalığın belirtilerini iyileştirmeye yardımcı olabileceği düşünülmelidir. Konu üzerine yapılan çalışmalar kısıtlı olsa da, belirli gıdaları tüketmenin vücuttaki inflamasyon riski ve östrojen düzeylerini dengelemek üzerine olumlu etkileri kullanılarak, kişiye özel dengeli bir beslenme planı oluşturulur.
Menopoz, metabolizma hızının belirgin şekilde düşmesine yol açar. Bu da normalde tüketilen besin miktarının artık vücut için daha büyük bir yük olarak algılanması demektir. Üstelik menopoz yaşının günümüzde kadınlarda gittikçe aşağıya çekilmesiyle aniden kilo alma süreci daha büyük kitleleri etkiler hale geldi. Menopoz bir hastalık değil ve doğal bir süreç, dolayısıyla metabolizma yavaşlamasına rağmen doğru bir beslenme sistemiyle kalıcı olarak kontrol altına almak mümkün. 🙂
Tüp mide, gastrik bypass veya mide balonu gibi besin alım miktarını veya emilimini azaltmayı amaçlayan uygulamalar operasyon öncesi ve sonrasında mutlaka beslenme ve kilo takibinin yapılması gereken uygulamalardır. Kontrollü takiple hem olası komplikasyonların önüne geçilmiş hem de operasyondan gerekli verim alınmış olup, çeşitli uygulamalarla elde edilen faydaların kalıcılığı sağlanacaktır.
Şu sıralar kadınlarda çok genç yaşlarda dahi sıklıkla gördüğümüz PCOS da kendine özgü bir beslenme planıyla hem kilo verme hem de hastalığın olumsuz etkilerini iyileştirmeye yönelik olumlu sonuçlar aldığımız bir sağlık sorunu. Kilo vermeyi zorlaştırdığı doğru olsa da istikrarla aşılamayacak hiçbir şey yok.
"Sürekli ishal veya kabızlık yaşıyorum, bazı gıdaları tükettikten sonra kramp, gaz sorunlarım oluyor” gibi şikayetleriniz varsa ve karşılaştığınız çözümler geçici olarak sorununuzu çözer gibi görünmekten öteye gidemediyse, problem daha temelde olabilir. Kontrollü eliminasyon diyetleri seneler süren kabızlıkların dahi sebeplerini anlamamıza yardımcı olabiliyor.
Yeme bozuklukları öncelikle kilo verme/almadan ziyade sorunun kaynağını çözmeye yönelik, tercihen psikoloji bilimiyle multidisipliner çalışma yürüttüğümüz durumları kapsar. Sorun iyileşmeye başladıkça yavaş yavaş ihtiyaca göre kilo kontrolü sağlama aşaması başlar ve tam iyileşme pek çok parametreye bağlı olduğundan net bir zaman aralığından söz edilemez. Fakat sabır ve istikrarla oldukça tatmin edici sonuçlar alınır.
Kilo almak isteyen hemen hemen her danışanımdan ilk duyduğum cümle “yiyorum yiyorum ama kilo alamıyorum” olsa da besin takibi alarak başlıyoruz işe. Ve tabii kilo almanın kilo vermek kadar hızlı ilerleyemeyecek oluşunu kabullenerek. Eğer altında yatan farklı bir fizyolojik sorun yoksa beslenmeyi düzenleyerek kilo alamamak olası değildir. Biraz sabır ve zorlayıcı hedefler yerine adım adım ilerlemek tartıda artıları görmemizi sağlayan en büyük iki unsur.
Yeterli derece ve sıklıkta spor yaptığınızı düşünüyor fakat gerek görsel gerekse performans olarak yeterli verim alamadığınızı mı düşünüyorsunuz? Belki de sorun uyguladığınız beslenme düzeninde. İnternetten veya salonunuzdan duyduklarınız kimi zaman yanıltıcı olabilir. Doğru bir beslenme ile hem hedefe ulaşacağınız zamanı kısaltmak hem de spordan daha yüksek bir verim almak mümkün.
Sebze yememek, yeni gıdalar denememek, tatlı bağımlılığı, yemeyi reddetmek, çok fazla yemek, çocukluk çağı obezitesi ya da kilonun ortalamanın altında kalması… Bu liste uzayıp gidebilir. Çocuklarla bunlar veya farklı sorunlar üzerine yürüttüğümüz beslenme çalışmalarında öncelikle sevgi ve güven bağı kurarak ebeveynler ile iş birliği içerisinde bir süreç inşa edilir.
Bir besin grubuna ya da besine intolerans tanısı konulmamış olsa da bazı yiyeceklerin doğallığında bazı rahatsızlıklar oluşturduğu farkedilebilir. Vücut bunu besin içerisinde yer alan bir maddeye karşı savunma sistemini harekete geçirip antikor oluşturarak ya da bir gıdaya karşı aşırı reaksiyonlar göstererek gerçekleştirir. Bu durumda çeşitli yöntemlerle probleme konu olan besinler tespit edilip bunun yol açtığı bağırsak florasında bozulma gibi problemlere çözümler üretilir.
Ailevi geçişli metabolik bir hastalık olsa da, fenilketonürinin erken tanı, bireyin yaşamına fenilalanin kısıtlı diyetle hiçbir hasar olmaksızın devam edebilmesini sağlar. Bebek, çocuk ve yetişkin grubunda uygulanan bu diyette birtakım kısıtlamalar esastır ve yaşam boyu devam eder.
Sağlıklı bir beslenme düzeni özellikle genetik yatkınlıkta kanser için profilaktik (hastalık gelmeden önleyici) olsa da; kanser teşhisi konulduktan sonraki süreçlerde kemoterapi, kilo kaybı/alımı, mide-bağırsak sorunları veya hastalığın tedavisine yardımcı besinlerin kullanılıp kullanılmaması gibi sorunlar için tıbbi beslenme tedavisinin kullanılması büyük önem taşır.
Özellikle erken dönemdeki böbrek hastalıklarında doğru bir beslenme ile ilerlemenin önlenmesi, iyileşme ve diyalizden kaçınmak mümkündür. Şayet hastalık diyaliz veya sonrası evredeyse de kişiye özel oluşturulmuş bir beslenme programı hasta için oluşabilecek sıkıntıların önlenmesine ve hastalığın kontrol altında tutulmasına yardım eder.
Fibromiyaljide henüz kesin bir tedavi yöntemi olmaması, ağrı şiddeti ve ataklarının azaltılmasında yaşam/beslenme tarzı değişikliklerinin ön plana çıkmasını sağlar. Bu hastalıkta beslenme sürecinde ağrı atak sayısı ve şiddetinin takibi, aralıklarla beslenme takibi ve bunların karşılaştırılarak yorumlanması semptomların hafifletilmesi için ipuçları verir.
Sigarayı bırakma kararı şüphesiz yaşam kalitesini artırmak yönünde şahane bir adım olsa da, sigara olumsuz anlamda metabolizma hızlandırıcı bir etki gösterdiğinden bırakılır bırakmaz yeme miktarı hiç artmasa da kilo kazanımı başlayacaktır. Bunun üzerine bir de stresle yeme artışı, kontrolsüz kilo almaya sebep olabilir. Dengeli bir beslenme düzeni oturtmak süreci kolaylaştırmak ve yol açtığı sorunları çözmek için en iyi seçenektir.
Vejetaryen/vegan beslenmenin ülkemizde çok popüler olmaması maalesef bu tarz bir beslenmeye yönelik hazır gıda ürünlerinin sayıca az ve fiyat itibariyle yüksek olmasına yol açıyor. Fakat daha pratik, doğru besin kombinasyonlarının oluşturulduğu ve sürdürülebilir bir beslenme planı; gerekli makro/mikro besin dengesinin güzelce oturtulması ve bu beslenme tarzının yaşam boyu sorunsuzca sürdürülebilmesini mümkün kılıyor.